Sürekli gelişen teknolojiyle birlikte kimyasal savaş ajanlarının yapısal özellikleri üzerinde farklı çalışmalar yapılarak etkileri arttırılsa ve yıllar içinde değişime uğrasalar da, bu çok zehirli maddelerin kullanımı yüzyıllar öncesine dayanmaktadır. Savaşlar, karışıklıklar, isyanlar, terörist ve diktatörlerin eylemleri, zehirlemeler ve idamlar bu tür maddelerin kullanım alanları arasında sayılabilir.
Kimyasal savaş ajanlarının bilinen en eski formlarından biri, bitki ve hayvanlardan üretilen doğal toksinlerdir. Bu toksinler, yaygın olarak okların ucunu kaplamak için kullanılmışlar ve “ok zehri” olarak anılmışlardır. Kimyasal savaş ajanları ve kargaşa kontrol ajanlarının çok eski kullanımlarından biri milattan önce 5.yüzyıla dayanmaktadır. Peloponez Savaşı sırasında Spartalılar kömür, sülfür ve ziftin yanması sonucu açığa çıkan dumanı, Atinalıların sığınaklarında saklanan insanları etkisiz hale getirmek amacıyla kullanmışlardır. Sülfür ve ziftten yapılmış bombalar da savaşta düşmana karşı kullanılmıştır. 15.yüzyılda Romalılar, gizli sığınaklarda saklanan düşmanları tahriş edici duman yardımıyla etkisiz hale getirmişlerdir. Kimyasal savaş ajanları ve kargaşa kontrol ajanlarının modern kullanımları ise 1.Dünya Savaşı’na dayanmaktadır.
19.yüzyılda bilim ve kimya alanındaki gelişmelerle birlikte, kimyasal savaşların yaşanma olasılığı büyük ölçüde artmıştır. Kimyasal savaş ajanlarının büyük ölçekteki ilk kullanımı Nisan 1915’de, Alman ordusunun Belçika’nın Ypres kentine 168 ton klor gazı ile saldırması ve 5000 adet müttefik (İngiliz, Fransız ve Kanadalı) askerin ölümüne sebep olmasıyla gerçekleşmiştir. 1.Dünya savaşı boyunca zehirli gazları (klor, fosgen, siyanür ve hardal), tahriş edicileri ve yakıcı maddeleri de içeren kimyasal savaş ajanlarının çok büyük miktarlarda kullanımı (yaklaşık 125 000 ton), 90 000 kişinin ölümüne ve 1,3 milyon kişinin de ölümcül olmayan şekillerde etkilenmesine yol açmıştır. 1.Dünya Savaşı’ndaki ölümlerin birçoğu klor ve fosgen gazına maruziyetten kaynaklanmıştır.
1.Dünya Savaşı’nda kimyasal savaş ajanlarının kullanımının sonuçları görüldükten sonra, birçok ülke 2.Dünya Savaşı’nda kullanılmak üzere daha ölümcül kimyasal maddeler üretmek için harekete geçmiştir.
Yahudi Soykırımı sırasında Naziler, karbon monoksiti ve hidrojen siyanür içerikli böcek ilacı Zyklon-B’yi, imha kamplarında milyonlarca insanı öldürmek için kullanmışlardır. Yine Alman işgali döneminde, 19 Nisan-16 Mayıs 1943 tarihleri arasında meydana gelen Varşova Gettosu Ayaklanması sırasında da Yahudilere karşı zehirli gazlar kullanılmıştır.
Bunun öncesinde 2.Dünya Savaşı sırasında, Almanya, ABD, İngiltere, Rusya ve diğer birçok ülkede, antikolinesteraz organofosfat bileşikleri grubunda yer alan sinir ajanları geliştirilmiş ve bu maddelerin yüksek miktarlarda üretimi yapılmıştır. Özellikle Soğuk Savaş döneminde, bu maddelerin üretim ve stoklanma oranları maksimuma ulaşmıştır. Sinir ajanları, savaşlarda diktatörler, radikal gruplar, tarikat liderleri ve teröristler tarafından kimyasal kitle imha silahı olarak kullanılmışlardır. 1980 yılında, Irak İran’a hardal ve sinir ajanlarını kullanarak saldırmıştır. 1980-1988 yılları arasında süregelen Irak-İran çatışması sırasında, İran 387 adet saldırı gerçekleştirmiş ve 100 000’den fazla asker ile birçok sivil hayatını kaybetmiştir. 1988’de Irak-İran Savaşı’nın sona ermesinden hemen sonra, Irak Rejiminin lideri Saddam Hüseyin, Halepçe’deki Kürt azınlıklara karşı birden çok kimyasal savaş ajanı kullanmış, yaklaşık 5.000 kişi hayatını kaybetmiş ve çok daha fazlası etkilenmiştir.
Kasım 1978’de ABD’li dini lider Jim Jones, içlerinde birçok çocuğun da bulunduğu 900’den fazla kişiyi siyanür kullanarak toplu halde intihar etmeye ikna etmiştir.
1991 yılında Körfez Savaşı sırasında, 8,5 ton sarin ve siklo sarin maddesinin ve içinde bazı sinir ajanlarının depolandığı roketlerin imhası sonucu, bu gazlar ortama yayılmıştır. Her ne kadar bu sinir gazlarına maruziyet seviyesi akut toksisiteye sebep olacak kadar yüksek olmamışsa da, söz konusu bölgede hizmet vermiş askerler hala bazı olumsuz uzun dönem sağlık sorunlarıyla mücadele etmektedirler. Bu durum “Körfez Savaşı Sendromu” olarak adlandırılmaktadır.
Bilinen kimyasal savaş ajanlarının keşiflerine ilişkin bilgiler aşağıdaki tabloda yer almaktadır:
Yıl |
Keşfi Yapan |
Keşif |
1774 |
İsveçli Kimyacı |
Klorun 1774’ de keşfedildi. Ayrıca 1782 yılında hidrojen siyanürün özellikleri ve bileşimi kesinleştirildi. |
1775 |
İsveçli Kimyacı |
Arsin keşfedildi. |
1802 |
Fransız Kimyacı Comte |
Siyanojen klorür sentezlendi. |
1812 |
İngiliz Kimyacı |
Fosgen sentezlendi. |
1822 |
Alman Kimyacı |
1822 ve 1854 ‘de Hardal Ajanı sentezlendi ve 1886’da tam anlamıyla tanımlandı. |
1848 |
İskoç Kimyacı |
Klorpikrin sentezlendi. |
1904 |
Belçikalı Kimyacı |
Levizit 1904 yılında ilk kez sentezlendi. |
1938 |
Alman Kimyacı |
1936 yılında Tabun, 1938 yılında ise Sarin sinir ajanları keşfedildi. |
1944 |
Alman Biyokimyacı |
Sinir ajanı Soman Almanya’da keşfedildi. |
1952 |
Dr. Ranajit Ghosh |
VX sinir ajanı İngiltere’de keşfedildi. |
1990’lı yılların ortalarında, Japonya’da iki adet terörist saldırı gerçekleştirilmiştir. Matsumoto ve Tokyo Metro Olayı olarak bilinen bu saldırılar, Aum Şinrikyo denilen, 2000 yılından beri de Aleph ismiyle anılan ve Shoko Asahara isimli bir liderin yönetimindeki bir dini terörist grup tarafından yapılmıştır. Olaylar sebebiyle 19 kişi hayatını kaybetmiş ve yaklaşık 5000 kişi yaralanmıştır. Yapılan bu saldırılar, kimyasal savaş ajanlarının terörist amaçlarla kullanılması konusunda bir dönüm noktası olmuş, bu olayların etkileri yalnız Japonya’da değil, tüm dünyada görülmüştür. Son birkaç on yılda, risin ve şarbon gibi biyotoksinlerle gerçekleştirilen bazı saldırılar da meydana gelmiştir.
Terörist saldırılar, savaşlar ve illegal eylemler her ne kadar kimyasal savaş ajanlarının yaygın kullanım alanları olsa da, bu maddelerin ülke otoriteleri tarafından isyancılara ve sivillere karşı çeşitli amaçlarla kullandığı da unutulmamalıdır. 1920 yılında, Irak’ta özgürlük arayışında olan Kürt vatandaşlara karşı İngiltere tarafından “deney amaçlı” olarak kimyasal silah kullanılmıştır. 24 Ekim 2002’de meydana gelen Moskova Tiyatro Baskını sırasında, Rus kuvvetleri tarafından anestetik fentatil maddesi kullanılmıştır. Bu maddenin olumsuz etkileri sebebiyle yaklaşık 130 sivil hayatını kaybetmiştir. Kargaşa Kontrol Ajanları ise 1960’larda ABD hükümeti tarafından isyanlarda kalabalıkları dağıtmak amacıyla yaygın olarak kullanılmıştır.
Günümüzde 25’den fazla ülke ve muhtemelen birçok terörist grup ellerinde kimyasal savaş ajanları bulundurmakta, bunların dışındaki birçok ülke ve terörist grup ise bu maddelere sahip olmak için arayışta bulunmaktadırlar. Bu ajanlardan bazıları çok yüksek miktarlarda depolanmış olarak bulunmakta, bunların yok edilme prosesleri ise hem çok yüksek maliyetli hem de insan sağlığı ve çevre için oldukça riskli olmaktadır.
Kimyasal savaş ajanlarının etkileri, kasıtlı kullanımların dışında meydana gelen kazalar sonucunda da görülebilmektedir. Bu maddelerin üretimi, taşınması, dağıtılması esnasında, oldukça zehirli olan kimyasal savaş ajanları veya kitle imha silahlarının ortama kazara yayılması, milyonlarca insanın etkilenmesine ve binlercesinin hayatını kaybetmesine neden olmuştur. 1984 yılında Hindistan’ın Bhopal şehrinde, böcek ilacı üretimi yapan bir fabrikada meydana gelen kaza sonucunda oldukça zehirli olan 40 ton metil izosiyanat maddesi ortama yayılmıştır. Bu kaza sonucunda 500 000’den fazla kişi etkilenirken binlerce kişi hayatını kaybetmiştir.
Savaş ajanı olarak kullanılan maddelere insanların kolay erişebilmesi ve yaşanmış terörist saldırıların taklit edilmesi, gelecekte bu tür olayların meydana gelme oranında büyük bir artış olabileceğini akla getirmektedir. Bu düşünce, ülkeler genelinde yaşanabilecek acil durumlara hazırlıklı olma çalışmalarının yapılmasını gerektirmektedir.